Alien (1979)

Yazar: Erel Destan 

 

20.06.2022

Hepimizin bağrımıza bastığı devasa kargo gemisi Nostromo, görevini yapmış ve Dünya’ya dönmektedir. Ancak LV-426 gezegeninden gelen bir sinyal, tayfayı sinema tarihini kökten etkileyecek olan düşmanla baş başa bırakacaktır. Tayfa her ne kadar istemese de sözleşmelerinde eğer bir sinyal alıp ne olduğuna bakmazlarsa ödeme alamayacakları maddesi olduğunu öğrenip gezegene iniş yaparlar. Filmin başlarını ağır ağır işlese de git gide tempoyu arttıran ve koltuklarımıza kilitlenmemizi sağlayan ünlü yönetmen Ridley Scott, uzay filmi denince ilk akla gelen filmlerden olan bu zamansız şaheseri çekerek sekiz filmden oluşan dev bir kültürün oluşmasını sağlamıştır.

Dallas: Arthur Dallas, Nostromo’nun kaptanıdır. Gemidekilere vereceği kesin emirle gizemli bir yabancının içeriye girmesine olanak sağlayacaktır.

Ripey: Teğmen Ellen Louise Ripley, tayfanın içinde kafası gerçekten çalışan ve doğru kararlar verebilen nadir kişilerden biri oluşuyla öne çıkmaktadır. Sigourney Weaver tarafından canlandırılan Ripley, ağlak feministleri tatmin etmek için yapılan güçlü kadın karakterlerden tamamıyla uzak, gerçekten güçlü kadın nasıl olur bunu bize göstermiştir.

Ash: Hakkında öğrendiğimiz gerçekle birlikte hepimizi şaşırtan bilim adamı. Film boyunca garip ve ruhsuz bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Ian Holm tarafından canlandırılan Ash, gerçek kimliğini öğrendikten sonra bile benim favori karakterlerimdendir.

Lambert: Veronica Cartwright, güzelliğiyle biz izleyicileri etkilese de karakter olarak Lambert’ı hiçbir zaman sevemediğimi söylemeliyim. Gerek ortamın panik duygusunu arttırmaktan başka bir şey yapmaması, gerek kendisinin yüzünden başkalarının hayatının riske girmesi böyle düşünmeme yardımcı olmuştur. Nostromo’daki görevi ise yön bulmaktır. Ayrıca Lambert’ın transseksüel bir karakter olduğuna dair düşünceler yaygındır.

Kane: Thomas Kane, fazla merak… sözünü doğrulayan hareketiyle öne çıkan bir karakterdir. Kane’i canlandıran John Hurt ise filmden sonra yıldızı en çok parlayan aktörlerden biridir. Ayrıca bu filmde sinema tarihinin belki de en kült sahnelerinden biri olan sahnede odak noktasındadır. John Hurt ise 2017 yılında vefat etmiştir.

Brett: Samuel Brett, tayfanın kesinlikle en umursamaz olanıdır. Görev bilinci yerinde olmayan bu karakter, her söylenene “doğru” dediği sahne ile akıllarda yer edinmiştir. Karakteri oynayan Harry Dean Stanton ise aynı John Hurt gibi 2017 yılında aramızdan ayrılmıştır.

Parker: Dennis Parker, Nostromo’nun baş mühendisi olan Parker, aynı zamanda “ilk zenciler ölür” klişesinin de kırılmasının önayaklarından biri olmuştur. Aktörü Yaphet Kotto, maalesef 2021 yılında hayata gözlerini yumdu.

Elbette Alien denince ilk akla gelen isimlerden biri Hans Rudolf Giger’dir. Zaten filmden önce de popüler olan bu ressam, Alien’dan sonra almış başını yürümüştür. Genellikle cinsel içerikli resimler yapan Giger, bilimkurgu sevenlerin kesinlikle göz atması gereken tablolara imza atmıştır. Kendisinin Necronom IV eseri ise neredeyse bizim bağrımıza bastığımız Xenoporph ile aynıdır. Yönetmen Ridley Scott, Giger’le anlaşmış ve setteki birçok şeyin tasarımını Giger’e bırakmıştır. Face Hugger’dan Chestburster’a, bu adam gerçek bir bilimkurgu dehası. Eğer Xenomorph alışık olduğumuz görünümünde olmasa, onu bu kadar sevebilir miydik acaba?

-Film tanıtım aşamasındayken “Uzayda geçen Jaws” diye tanıtılmıştır. Cidden aynı Jaws gibi yaratığı film boyunca çok az görmemiz bu benzemeyi doğru kılıyor.

-Face Hugger, aslında yönetmen Ridley Scott’ın elleridir.

-Chestburster sahnesindeki kanın ne kadar fazla olacağı oyunculara söylenmemişti. Veronica Cartwright’ın bu sahnedeki tepkisi tamamen gerçek.

-Senarist Dan O’Bannon, filmin adını “Star Beast(Yıldız Canavarı)” olarak düşünmüş, ancak neyse ki bu düşünceden vaz geçmiştir.

-Alien Kostümünün içinde kıvranmak zorunda kalan oyuncu Bolaji Badejo, rolünü öylesine ciddiye almıştır ki molalarda bile kostümden çıkmamıştır. Artık ne terler atmıştır siz düşünün.

-Alien, +18 olduğu halde çocuklar için oyuncakları üretilen ilk filmdir.

-Giger, aslında Xenomorph yumurtalarının ağzını vajinaya benzeyecek şekilde tasarlamıştı. Ancak bazı Hristiyan seyircilerin bundan rahatsız olabileceğini düşünüp haç ağızlı yumurtalar yaptı.

-Filmin afişindeki yumurta aslında bildiğimiz tavuk yumurtasıdır.

-Jones’u toplam dört tane kedi oynadı.

-Ash, orijinal senaryoda yoktu.

-Entertainment Weekly dergisi, filmi gelmiş geçmiş en korkunç üçüncü film olarak seçti. Ancak daha sonra bu sıralama değişti.

-Nostromo koridorlarını daha büyük göstermek için aynalar kullanıldı.

-Xenomorph’un salyası bildiğimiz slimedır.

-Filmdeki diyalogların çoğu sonradan değiştirilmişti.

-Xenomorph filmde sadece dört dakika civarında görünüyor.

Aliens(1986), Alien 3(1992), Alien: Resurrection(1997), Alien vs Predator(2004), Alien vs Predator: Requiem(2007), Prometheus(2012), Alien: Covenant(2017). Bunların Aliens dışındaki hiçbiri ilk filmin yanına bile yaklaşamadı. Alien mı yoksa Aliens mı ise her zaman süregelen bir tartışmadır. Açıkçası ben bu iki filmi tam olarak karşılaştıramıyorum, ikisi de başyapıt filmler. Ancak en kötüye gelirsek hiç düşünmeden AvP: Requiem derim. İnsanların film zevkine elbette saygı duyarım ama bu filmi seven birinin ne yaşamış olabileceğini merak ediyorum. Her neyse, bunun kadar olmasa da diğer devam filmleri de ellerinde güzel bir konu varken bunu iyi işleyemediklerinden ötürü ilk iki filmin çok aşağısında kalmışlardır. Ridley Scott ipleri tekrar eline alıp Prometheus ve Alien: Covenant’ı çekse de, sadece işleri daha da karıştırmıştır.

Bu bölümden sonrası spoiler içerir.

Elbette neredeyse hepimiz bu döngüyü biliyoruz ancak yine de bahsedelim: Xenomorphlar ilk olarak mühendisler tarafından, yine kendilerinin yarattığı ama yok etmek istedikleri insanlara karşı biyolojik silah olarak hazırlanmış, ancak ellerinde patlamıştır. Ortaya çıktıktan sonra gelişmişler ve farklı bir üreme yöntemine adapte olmuşlardır. Kraliçe yumurtlar, yumurtadan çıkan parazit bir taşıyıcının yüzüne yapışır ve embriyo bırakır, bu süreçte taşıyıcının hayatta olması önemlidir. Embriyo zamanla gelişir ve taşıyıcının DNA’sının bir kısmına sahip olur. Yeterince geliştikten sonra “chestburster” isminin hakkını verir şekilde taşıyıcının göğsünü parçalayarak dışarıya çıkar. Çok hızlı bir şekilde son formu olan Xenomorph’a dönüşür. Ancak uzun zaman boyunca yakında bir kraliçe algılayamazsa kendi yuvasını oluşturur ve kraliçeye dönüşür. Döngü aynı şekilde devam eder.

İlk Alien filmi öyle bir filmdir ki, kim nasıl okumak isterse öyle okur bu filmi. İlk izlediğinizde belki kaçırmış olabileceğiniz şeyleri tekrar tekrar izledikçe fark edeceksinizdir. Ancak belki de bunların içinde belki de filmde tekrar tekrar öne çıkan cinsellik mevzusu. Öncelikle Giger’in çizimlerinde Xenomoph’un kafası ve kuyruğu penis şeklindedir. Filmde bu biraz törpülenmiş olsa da hafif bir andırması vardır elbette. Ayrıca filmde face huggerlar bariz bir şekilde tecavüzcüdür. Kadın erkek dinlemeden suratına yapıştıkları kişiye zorla embriyo yerleştirirler. Bu embriyo ise sanki bir doğum gibi kişinin vücudundan çıkar. Konuyla ilgili Ash’in Xenomorph için “Kane’in oğlu” dediğini hatırlayın. Zorla bir kişiyi hamile bırakmak tecavüz değil de nedir?

          Bir başka cinsellik ile ilgili olan sahne ise Ash’in Ripley’i öldürmeye çalışması. Etrafta o kadar eşya varken Ripley’nin ağzına bir porno dergisi sıkıştırması tesadüf müdür? Sonraki sahnelerde Ash’e “Ona hayranlık duyuyorsun.” Dendiğinde “Doğallığına hayran duyuyorum.” Demiştir. Ripley’e bu hareketi yaparak da belki hayranlık duyduğu yaratığın öldürme metodunu izlemeye çalışmıştır.

          Lambert’ın ölüm sahnesi ise en çok konuşulan sahnelerden biridir. Xenomorph kuyruğunu, sanki Lambert’ın bacak arasına sokacakmış gibi getirir ve sahne kesilir. Ancak bu sahnedeki bacaklar oyuncu Veronica Cartwright’a bile ait değildir. Yani bu sahne bariz bir şekilde Lambert’ın tecavüze uğradığını ima etmek için çekilmiştir. Yoksa neden sahneyi başka bir oyuncuya oynatsınlar.

Eğer ilk Alien filmini düz bir bilimkurgu izler gibi izlerseniz çok büyük bir hataya düşersiniz. Bu filmi izlerken aynı zamanda beyninizi de çalıştırmanız lazım ki aldığınız zevk onlarca katına çıkabilsin. Hele ki belli başlı konularda uzmanlığınız varsa, belki birçok seyircinin fark etmeyeceği şeyleri bile fark edebilirsiniz.

          Öyle bir film ki bu; komünist izler kapitalizm eleştirisi der, kapitalist izler komünizm eleştirisi der. Androidlerin geleceği hakkında çeşitli eleştiriler yapılır, bir uzaylı türü keşfetmek ve incelemek için, önemsiz kargocuların hayatı feda edilebilir mi sorusu sorulur, Ripley’nin psikolojik olarak değişiminin ders niteliğinde okutulması gerekir ve en önemlisi: kaliteli film nasıl olur bütün dünyaya gösterir. Birçok uzaylı filmi izlemişsinizdir belki de. Onlardaki uzaylıların belki de birçoğu Xenomorph’tan daha güçlüdür, tek hareketiyle dünyayı paramparça edebilecektir. Ama düşünün, bunlardan hangisi Xenomorph kadar dehşet verici? Güç ve verilen dehşet kesinlikle orantılı değildir. Normal bir insanın bile bizi gerilimden gerilime sokabileceğinin en güzel örneklerini The Shining(1980) ve Psyco(1960)’da gördük.

          Aynı zamanda xenomophun kelime anlamı “şekilsiz, çapsız” gibi anlamlara gelir. Gerçekten düşününce humanoid bir yaratık olduğu halde hiçbir şeye benzemez bu şey. Sadece saldırır, tecavüz eder, öldürür. Ne olduğu bilinmeyen bir şeyle savaşmanın verdiği korku ise tayfayı daha da korkutur. Xenomorphla mücadele bile edemedikleri için gücünü tam olarak kestiremezler, sınırı nedir bilmezler. Aslında diğer filmlerde gördüğümüz üzere vücutları kurşun geçirmez falan değil, ölebilirler. Ama bunu bilmedikleri için her zaman panik duygusu hakim. Ölümün nereden geleceği belli değil. Kimi zaman arkadan, kimi zaman yukarıdan, kimi zaman da karşınızda belirir. Ash’in son sözleri şöyledir: “Şansınızın ne olduğu konusunda yalan söyleyemem ama, size acıyorum.” Yaratık burada sadece bir metafor. Xenomorph olmaz A hayvanı olur. Burada önemli olan şey anlatılmak istenendir ve mükemmel bir şekilde anlatılmıştır.

Android dostumuz Ash ve geminin ana bilgisayarı “Anne”. Teknolojinin ilerleme hızına bakarsak bu gibi şeyleri görmemiz pek de uzak değil gibi. Elbette insandan ayırt edilemeyen bir robot fikrine pek sıcak bakmayan kişiler de var ama kar/zarar oranı pek bir iç açıcı görünüyor bence. Ayrıca hangi gemi “Anne” gibi bir bilgisayar istemez, hele ki bu gemi aylar süren bir yolculuğa çıkacak olan bir uzay gemisiyse.

          Ancak filmde gördüğümüz gibi bir bilgisayara bu derece yüksek bir yetki vermek bazı sorunlara yol açabilir. Özel emir 937 gibi: Organizmanın geri getirildiğinden emin ol, diğer emirler iptal edildi. Tayfa feda edilebilir. Olaylara tamamen objektif bakan ve sadece kendisine söyleneni yapan bir makine için insan hayatı önemli değildir. Şirketin tek istediği yaratığı ele geçirmekti, tayfanın kurtulması umurlarında bile değildi. Birkaç tane kargocu ne de olsa. Anne’nin Emir 937’yi devreye sokmasından sonra Ash, tehdit olarak gördüğü ilk kişiye, Ripley’e saldırır. Neyse ki başarısız olur ama tayfanın diğer üyelerinin zaten tavanda olan panik seviyesini daha da arttırır.

          “Kontrolün bilgisayara geçmesi sonucu oluşan kargaşa” konusu ilginizi çektiyse, en azından bu konuda Alien’ın yanına bile yaklaşamayacağı 2001: A Space Odyssey’i(1968) tavsiye ederim. Her şeyi bilen bir bilgisayar ve onun görev bilinci. Usta yönetmen Stanley Kubrick’in filmi olan 2001, bu yazara göre bilimkurgu filmlerinin şahıdır.

Elbette hiçbir film gibi kusursuz olmayan Alien, sevilse de sevilmese de popüler kültürde ciddi bir etkisi olduğu yadsınamaz. Ben de dahil olmak üzere Alien ile ilgili herhangi bir film çıkınca koşarak sinemaya gidecek olan ciddi bir kesim var. Bio-horror denen türün de öncülerinden olan film, hem Sigourney Weaver gibi değerli bir oyuncunun önünü açmış hem de üzerinden neredeyse 45 yıl geçtiği halde hala üzerinde konuşabildiğimiz dev bir miras bırakmıştır. Yıktığı klişeler ise cabası. Zaten bahsettiğimiz “ilk zenci ölür” klişesi bir yana, ben dahil birçok kişinin takdir ettiği ana ekibin bir anda komandoya dönüşmesi klişesini de yerle bir etmesi. Günümüzde bile bu tür filmler popüler. Herhangi bir askeri geçmişi olmayan herkesin düşman karşısında eğitimli komando gibi davranmasından nefret ederim. Ancak bu filmde Ridley Scott, tayfasının sıradan bir kargo grubu olduğunun son derece farkında. Bu işi de babalarının hayrına değil, alacakları para için yapıyorlar. LV-426’ya inişlerinin sebebi de “Belki bir SOS sinyalidir, belki geride bırakılmış bir kardeşimizi kurtarırız” gibi kesinlikle gerçek dışı bir sebep değil, paralarını almak için oraya gitmeleri gerekmesi. Ripley’nin Xenomorph’u yenmesi ise tamamen aklını ve cesaretini kullanması sonucu gerçekleşiyor. Silahı çıkarıp taramaya başlasa, aynı etkiyi verir miydi sizce? Örneğin Predator filminde ekibimiz yine bir uzaylıyla karşı karşıyalar ancak bir fark var: o adamlar eğitimli komandolar. Alien’da ise alev silahı tutmaktan başka yapacak pek bir şeyleri yok.

          Ayrıca Sona kalan kadın karakter de pek alışık olmadığımız türden bir şey. Filmin büyük bir yarısında ana karakterimiz belli bile değil. Sırayla tüm tayfayı izliyoruz. Ancak hepsi sırayla ölürken sona Ripley’nin kalması elbette çok şaşırtıcı ve alışılmadık bir şeydi. Bırakın korku filmlerini, genel olarak filmlerde kadın ana karakter sayısı çok azdır. Ancak Ridley Scott, bir kadın karakter iyi işlenirse ne kadar iyi olabileceğini de seyirciye göstermiştir.

          Uzun lafın kısası, bilimkurgu seviyorum deyip Alien’ı izlemeyen kalmasın. Sizi alıp bambaşka yerlere götürecek olan bu film, tekrar tekrar izleseniz de sıkılmayacağınızın garantisini veriyor. Şimdilik bizden bu kadar. Sağlıcakla kalın.