Terminator 2: The Judgement Day (1991)

Yazar: Erel Destan 

 

14.08.2022

Mahşer gününden sonra tüm dünyayı etkisi altına almış olan yapay zeka Skynet, başarısız olan T-800’ün yerine bir teknoloji harikası olan T-1000’i göndermeyi planlamaktadır. Bu seferki hedefi ise insan direnişinin lideri John Connor’ı henüz çocukken yok etmektir.

 

John Connor: Skynet’in istilasından sonra insanlara savaşmayı öğreten lider Connor’ın çocukluğuna iniyoruz. Babası ölmüş, annesi ise akıl hastanesindedir. Koruyucu ailesinden pek memnun olmayan John, hayatını serseri olarak yaşamaktadır.

Sarah Connor: Mahşer gününü ve teknolojinin geleceğini insanlara anlatmaya çalışan Sarah kimse tarafından ciddiye alınmamıştır ve akıl hastanesine yatırılmıştır. İçinde olduğu duruma rağmen oradakileri Skynet’e karşı uyarmayı denese de doktorlar için o sadece bir delidir.

T-800: Gelecekteki John Connor tarafından yeniden kodlanarak geçmişe gönderilen T-800 bu kez iyiler tarafındadır ve amacı John’u korumaktır. Bu görevini tamamlaması için ise teknoloji olarak karşısında bir hiç olduğu t-1000 ile savaşmak zorundandır.

 

İlk filmde durdurulamaz bir güç olarak gördüğümüz T-800’ün çok daha gelişmişinin karşısına kim çıkabilir değil mi? Ülkemizde “Sıvı Metal” veya “Cıva Adam” olarak bilinen sevgili T-1000’in özelliklerine bir bakış atalım.

          T-1000’in ilk göze çarpan özelliği şüphesiz ki fiziksel bir forma sahip olmaması. İstediği zaman yerde yatan bir cıva birikintisi, istediği zaman ise kolunu kılıca çevirmiş bir ölüm makinesi. Arnold’dan dinlediğimiz üzere bedenini ateşli silahlar ve hacmen uygun olmayan şeyler hariç her türlü alete dönüştürebilir. Kendisinin tercihi ise genel olarak kılıç gibi kesici aletlerdir. Ayrıca sadece kolunu kılıca dönüştürmekle kalmayıp temas ettiği herhangi bir canlı veya objenin de yerini kolaylıkla alabilir ve eğer canlıysa seslerini taklit edebilir. Tek gereken ufak bir dokunuş.

          T-800’den ayrılan önemli özelliklerinden biri de şüphesiz hızı olacaktır. İlk filmde Arnold Bey’i yavaş ama dağ gibi bir makine olarak görsek de bu filmdeki yok edici sıradan bir insandan çok daha hızlı koşabilir. Silah darbeleri ile yavaşlatılabilse de durdurulması imkansızdır.

          Son olarak ise işlemcisi T-800’lerden daha gelişmiştir ve bu nedenle daha zekidir. Hedefini bulmak için daha komplike planlar düşünür ve bunları sonuna kadar uygular. Geriye kalan bütün özelliklerde de T-800’den üstündür. Kısaca eğer bir T-1000’in hedefiyseniz ve yanınızda bir Arnold yoksa hapı yuttunuz demektir.

 

Terminator serisinin ilk iki filmini ister istemez kafamda Alien’ın ilk iki filmiyle kıyaslarım. İki serinin de sadece bu filmlerini sevmem veya ikisine dair birçok anım ve duygusal bağlarım olması bu kıyaslamayı yapmama önayak oluyor. Tüm bunların yanında Terminator ve Ailen’ın birbirine benzediği bir nokta olarak bilimkurgu-aksiyon dozları olduğunu söyleyebilirim. Terminator’ün ilk filminin bilimkurgu dozunun daha yüksek olduğunu düşünmekteyim. Filmin etrafına sarılı geniş bir aksiyon bulutu olsa dahi “Gelecekten gelen yok edici” konsepti ve yarattığı muhtemel gelecek tablosu ben de dahil birçok seyircinin bilimkurgu damarlarını kabartıyordur. İşler ikinci filme geldiğinde ise bilimkurgu yardımcı etkene düşmüş ve aksiyon dozajı hayli artmıştır. Ters dönen tırlar, çarpışan arabalar, tonla silah ve daha niceleri. Bu olayın en büyük sebeplerinden biri elbette bütçe. Serinin ilk filminin bütçesi 6,4 milyon dolarken ikinci filmde bu sayı tam 100 milyon dolardır. Terminator filminin getirdiği dev hasılat ve sansasyondan sonra yapımcı şirketler ikinci film için pamuk elleri cebe atmışlardır. Film ise dünya çapında 520 milyon dolar hasılat elde etmiştir.

          Şahsen bilimkurgu filmlerini aksiyona tercih edecek olsam da Terminator 2’nin bende yeri apayrıdır. Aksiyonundan bir an bile sıkılmam ve sanki ilk kez izliyormuşçasına gerilirim. Bu iş için elbette yönetmen James Cameron’ın da elini bir kez daha sıkmak lazım. Bilimkurgu, aksiyon, gerilim ve mizah elementlerini filmin içinde son derece güzel kullanmış ve ortaya zamansız bir film koymuştur. Aynı zamanda ikincisini ilkinden daha çok beğendiğim nadir filmlerden biridir.

Terminator 2’nin özellikle 90’lar izleyicisinin ağzını açık bırakan görsel efektleri de bahsedilmeden geçilmemesi gereken konulardan. Elbette bu efektlerden en yenilikçi olanı sıvı metal. Bir cıva birikintisinin insan formuna dönüşmesini kolaya kaçmadan, üstüne bol miktarda emek ve para harcayarak ekrana yansıtmıştır yönetmen Cameron. Günümüzde bile hala sırıtmayan bu efekt tasarımcısı ise Stan Winston’dır.

          Sıvı metalin film boyunca toplam beş dakikadan az süren dönüşme sekansları için set ekibi aylarca uğraşmış ve 5,5 milyon dolar harcanmıştır. Bu sahneler içerisinde en çok para harcananı ise sıvı metalin parmaklıklardan geçtiği sahnedir.

          Aksiyon sahnelerinde ise neredeyse tamamen pratik efekt kullanılmıştır. Bu nedenle bu sahneler günümüz izleyicisinin bile gözüne kötü görünmez. Her ne kadar maliyeti daha fazla bile olsa bu filmde kaliteli filmlerin adamı James Cameron vardır.

          Ancak bunca efektin yanında sıvı metalin güvenlik görevlisinin görüntüsüne büründüğü sahnede herhangi bir efekt kullanılmamıştır. Bu sahnede tek yumurta ikizleri Don ve Dan Stanton birlikte oynamışlardır.

-Arnold Schwarzenegger, ikinci film çekmeye karşı bir oyuncuymuş ancak eğer bu sefer iyi adam olursa filmde oynayacağını söylemiş.

-Birçok nükleer laboratuvara göre filmdeki patlama sahnesi, o güne kadarki en gerçekçi patlama sahnesiymiş.

-T-1000’i oynayan aktör Robert Patrick, bazı sahnelerde bir kel kartalı taklit etmeye çalışmış.

-Miles Dyson karakterini oynaması için Densel Washington’a teklif götürülmüş ancak oyuncu karakterin sadece korktuğunu düşündüğü için teklifi reddetmiş.

-Linda Hamilton’ın dublörü Maryellen Aviano, alışveriş merkezindeki dövüş sahnesinde figüran olarak kullanılmıştır.

-Amerikan Film Enstitüsü’nün “En iyi 10 bilimkurgu” listesinde 8. sıradadır

-Cameron filmde sadece 42 tane CGI efekti kullanıldığını söylüyor.

-Filmin senaristi William Wisher, Cameron’a “Sıvı nitrojen yerine ne kullandınız?” diye sorunca Cameron basitçe “Sıvı nitrojen.” Diye cevap vermiştir.

-T-1000’in görüş açısından herhangi bir sahne bulunmamaktadır.

-Cameron devam filmlerini amacın dışında bulsa da Arnold ile arkadaşlığından dolayı hepsini desteklemiştir.

-T-800’ün makyajının yapılması 5 saat sürüyordu.

-Cameron ilk filmde bütçe yetersizliğinden uygulayamadığı birçok fikri bu filmde uygulamıştır. İki yok edici olması buna örnek verilebilir.

-Yapımcı Mario Kassar, rolü aldığından dolayı Arnold’a 11 milyon dolarlık bir jet hediye etmiştir.

-Akrobasi koordinatörü Joel Krammer, hastanedeki gardiyanlardan biri olarak filmde bulunmaktadır.

-T-1000 film boyunca 2 kez göz kırpmıştır.

Bu bölümden sonrası spoiler içerir.

Belirttiğim üzere ikincisini ilkinden çok sevdiğim nadir filmlerden biri oluşuyla gönlümde taht kurmuştur Terminator 2. Sevgili babamın da en sevdiği yapımlardan olan bu filmi onlarca kez beraber izledik ve hala da izlemeye devam ederiz. Bu nedenle aramızda güçlü bir duygusal bağ vardır. Filmle ilgili eski anılarımı hatırladıkça da hoş bir his konar içime.

          Bunun yanında ilk izlediğimde sıvı metal tasarımı ile de beni benden almıştır. Açıkça söylemem gerekirse sırf tasarımından ötürü ilk izleyişlerimde sıvı metalin tarafındaydım. Hala da bir sempati beslemiyor değilim.

          Her izleyişimde etkilendiğim ve en çok sevdiğim sahne ise birçok seyircinin de katılacağı üzere sevgili Arnold’un yok edilme anıydı. Son saniyesine kadar kendisini kura kura ilerleyen film, bu sahnede seyircinin yüreğini alır ve onu bir boyoz misali parçalarına ayırır. Tıpkı o zalımın kızı gibi…

          Kısacası hem aksiyon hem de bilimkurgu seyircisini hedef belirleyen ancak bunlardan çok daha fazlası olan bu film; gerek şahsi sebeplerden, gerek de sinematografi olarak başarısından ötürü favori filmlerim arasında yerini almıştır. İzleyin, izlettirin ancak devam filmleri yokmuş gibi davranın. Sağlıcakla kalın.

Gelelim mahşer gününün başrol oyuncusuna: Doktor Miles Dyson. Skynet’in kurucusu ve bir yok edici uzvunu bilimsel araştırmalar için kullanan bilim adamı. Aslında hiçbirimiz onu suçlayamayız. Şimdiye kadar yapılmış en önemli buluşlardan biriydi belki de T-800’ün kolu. Kendisi de hem insanlığı geliştirmek, hem de kendi cebini doldurmak için girişti bu işe. Dyson’ın konumunda olsak hangimiz o kolu incelemeye almazdık ki? Ancak sonrasında olacakları bilseydik, kolu bulduğumuz gibi imha ederdik. Dyson bilmiyordu ve bu nedenle zor yoldan öğrenecekti.

          Gördüğü rüyanın etkisinde kalan ve artık bu işe bir son vermesi gerektiğini bilen Sarah Connor, Dyson’ı öldürmeyi kafasına koyar ve yola çıkar. Böylelikle Skynet çalışmaları ilerlemeyecek, mahşer günü hiç yaşanmamış olacaktı. İstese Meksika çölünün birinde uzun zaman boyunca saklanabilirdi. Ama asıl endişelendiği şey kendisi değil tüm insanlığın kaderiydi.

          Tamamen şans eseri ölümden dönen Dyson ise geleceği öğrendikten sonra tüm çalışmalarını imha etmeyi kabullenir. Şahsen Sarah’ın bu sahnede intikam hırsıyla dolup Dyson’ın beynini uçurmasını isterdim. Her ne kadar bu yanlış bir karar da olsa özellikle ilk filmde yok edici yüzünden yaşadığı travmalardan dolayı onu suçlaması son derece normal bir hareket olurdu. Bunun üstüne bir de akıl hastanesinde gördüğü muamele de eklenince, Dyson’ı o an öldürse sonuna kadar haklı olurdu.

          Ekip günün sonunda T-800 ile ilgili olan çalışmaları ve yok ediciyi imha ettikten sonra ise geriye tek bir şey kalmıştır: Sevgili Arnold’un kafasındaki çip. Bunu bilen Arnold ise kendini yok ederek yok edicilerin son izini Dünya’dan silmiştir.

Terminator serisinin ilk ikisinin ne kadar hayranıysam, geri kalan filmlerden de bir o kadar nefret ederim. Seri boyunca uygulanan taktik her zaman bir öncekinden daha güçlü bir yok edici gönderilmesidir. Ancak ister uçup kaçsın ister gözünden lazer kıçından füze atsın, önümüze hiçbir zaman bu filmdeki kadar ölümcül bir yok edici koyamadılar. Filmin kalitesini görsel efektine göre değerlendiren izleyiciler sonraki filmlerde coşabilirler, ancak Terminator hayranları şu konuda hemfikirdir: biz bu filmi yok edicinin aşırı gücünden dolayı sevmedik. Yok edicinin ölümcüllüğünü insana gerçekten hissettiren ve her sahnede izleyiciyi gerim gerim geren bir film olduğundan dolayı sevdik. Tüm karakterlerin motivasyonları yerinde ve güçler dengesi tamamen oturaklı. Yok ediciyi sevginin veya arkadaşlığın gücüyle değil, kafalarını kullanarak alt ediyorlar. İşler bu raddeye gelene kadar da seyircinin kafasında soru işareti bırakmamak ve yok edicinin ölümcüllüğünü ispatlamak için birçok yol denendi. Son sahne geldiğinde ise hepimiz koltuklarımıza kilitlendik ve bu durdurulamaz gibi görülen gücün zeka ile mağlup edilişini seyrettik. İşte filmcilik budur.

          İşin ucunda elbette biraz da yönetmen farkı var. James Cameron gibi usta bir yönetmen, yaptığı işi gerçekten severek yapan bir filmci elbette ortaya bu derece kaliteli iki film koyacaktı. Mesaj kaygısı gütmeden, “o azınlık ne der şu azınlık ne der” diye düşünmeden sadece işine bakmaktadır. Özellikle altıncı filmde ayyuka çıkan politik ve azınlık haklarından gelecek olan destek için alınan kararlar ile ölmüş olan seri mezarda bile rahat bırakılmamıştır. Bu süreç boyunca T-X’ler geldi T-5000’ler geçti. İkinci filmde görmüş olduğumuz T-1000’i anında yok edebilecek aşırı güçlü makinelerdi bunlar. Ama kaç tanesi bizi bu çelimsiz yok edicinin kovalama sahneleri kadar gerdi?

          Görsel efektler zamanla gelişti ve artık yok edicilere istediklerini yaptırabilir oldular. Serinin zamanla bütçesi de arttı ve hep daha iyi setler, dış alan çekimleri ayarlandı. Ancak hiçbiri bu filmin yarattığı heyecanın yanına yaklaşamadı. Çünkü işini tutkuyla değil para için yapan sinemacıların elinden çıkan filmler olmaları bir yana, bir yerden sonra görsel efektlerin sıklığından dolayı çizgi film izliyormuş hissi vermeye ve heyecan dolu atmosfere dair en ufak bir şey taşımamaya başladılar. İçlerinde bulundurdukları büyük mantık hataları da cabası.

          Uzun lafın kısası bu film insanı birçok korku filminden kat kat daha fazla germeyi başarmaktadır ve devam filmlerinde gelen “Bir öncekinin daha iyisi” diye lanse edilen şaklabanların ne kadar kalitesiz karakterler olduğunu tüm sinema camiasına kanıtlar niteliktedir.

Belirttiğim üzere ikincisini ilkinden çok sevdiğim nadir filmlerden biri oluşuyla gönlümde taht kurmuştur Terminator 2. Sevgili babamın da en sevdiği yapımlardan olan bu filmi onlarca kez beraber izledik ve hala da izlemeye devam ederiz. Bu nedenle aramızda güçlü bir duygusal bağ vardır. Filmle ilgili eski anılarımı hatırladıkça da hoş bir his konar içime.

          Bunun yanında ilk izlediğimde sıvı metal tasarımı ile de beni benden almıştır. Açıkça söylemem gerekirse sırf tasarımından ötürü ilk izleyişlerimde sıvı metalin tarafındaydım. Hala da bir sempati beslemiyor değilim.

          Her izleyişimde etkilendiğim ve en çok sevdiğim sahne ise birçok seyircinin de katılacağı üzere sevgili Arnold’un yok edilme anıydı. Son saniyesine kadar kendisini kura kura ilerleyen film, bu sahnede seyircinin yüreğini alır ve onu bir boyoz misali parçalarına ayırır. Tıpkı o zalımın kızı gibi…

          Kısacası hem aksiyon hem de bilimkurgu seyircisini hedef belirleyen ancak bunlardan çok daha fazlası olan bu film; gerek şahsi sebeplerden, gerek de sinematografi olarak başarısından ötürü favori filmlerim arasında yerini almıştır. İzleyin, izlettirin ancak devam filmleri yokmuş gibi davranın. Sağlıcakla kalın.