Dr. Strangelove (1964)

Yazar: Erel Destan 

 

19.01.2023

General Jack D. Ripper, üssündeki tüm radyoları toplattıktan sonra Rusya’ya karşı bir nükleer saldırı yapılması emri verir. Amerikan başkanının bile haberi olmayan bu saldırı hem Rus hem de Amerikalıları strese düşürür ve iki ülkenin de politikacıları ve askeri temsilcileri “Savaş Odası”nda toplanarak bu saldırıya engel olmaya çalışırlar.

Buck: General Buck, şahsen favori karakterimdir. Savaş Odası’nda yaptığı absürt teklifleri son derece ciddiyetle yapması filmin mizah tonunu son derece arttırmaktadır.

Merkin: Başkan Merkin Muffet, ezik karakteriyle öne çıkmaktadır. Saldırıdan haberi olmadığını Rus başkanı Dmitri’ye anlatmaya ve kendi ülkesini kurtarmaya çalışacaktır ancak elbette bu numara etkili olmayacaktır.

Mandrake: Yüzbaşı Mandrake, bombalama planı harekete geçene kadar General Ripper ile birlikte kalmaktadır. İkilinin konuşmaları filmin ana fikrini son derece açık bir şekilde yansıtmaktadır.

Dr. Strangelove: Gelelim filme adını veren o karaktere. Ekran süresi 10 dakikayı geçmeyen bu karakter, kısa ekran süresine rağmen kesinlikle akıllara kazınan bir karakter olmayı başarmıştır. Kendisinin hazırlayacağı plan ise hayatın trajikomik yönünü yüzümüze çarpmaktadır.

Wizard of Oz(1939) veya Gone With the Wind(1939) gibi filmler, Dr. Strangelove(1964)’ten yıllar önce çekilmiş olmalarına rağmen renkli filmlerdir. Hatta A Visit to Seaside isimli kısa film, 1908 yapımıdır ve renklidir. Peki Stanley Kubrick’in neden bu filmi siyah beyaz çekmeyi tercih ettiğini düşündünüz mü? Çünkü Stanley Kubrick gizli Beşiktaşlıdır. Çünkü o yıllarda televizyon yayınları hala siyah beyazdı. Stanley Kubrick’in filmde vermek istediği mesajlardan biri hayatın trajikomik gerçekleri olduğundan dolayı insanların bu filmdeki başkan ve askerler ile televizyonda gördükleri başkanlar arasında bir bağ kurmasını istemektedir.

Açık ara en sevdiğim yönetmen olan Kubrick, neden bu işin en iyisi olduğunu tekrar ve tekrar kanıtlamaya devam ediyor. Kendisinin her filminde gerek oyuncular, gerek set ekibi gerek yapımcılar hayatlarından bezer ve birçoğu içinde bulundukları yapımı yaşadıkları en kötü tecrübe olarak nitelendirir. Özellikle The Shining(1980)de oyuncuların psikolojilerine kalıcı zararlar verecek kadar ileriye giden Kubrick, bu filmde de deliliklerine devam etmektedir.

        Daha çekimler başlamadan Kubrick sadece savaş uçakları ile ilgili onlarca kitap okumuş ancak bunların bir tanesini bile yararlı bulmamıştır. Daha sonra yaptığı ve filmde de gördüğümüz uçağın içi gerçeği ile o kadar birebir olmuştur ki, danışman olarak sete getirilen gerçek bir asker Kubrick’i bu başarısından ötürü takdir etmiştir.

        Ayrıca filmde gördüğümüz şu üç karakteri canlandıran kişi sadece tek bir oyuncu: Yüzbaşı Mandrake, Başkan Murphy ve Dr. Strangelove. Komedyen Peter Sellers, birbirinden tamamen bağımsız bu üç karakteri öylesine başarılı canlandırmıştır ki ben de dahil olmak üzere birçok seyircinin gözünden hepsinin aynı oyuncu tarafından canlandırıldığı kaçmıştır. Kubrick bunu yapmasının sebebi olarak yarı yarıya fiyattan tasarruf ettiğini söylemiştir.

        Ancak gelgelelim Peter Sellers için işler pek de yolunda gitmemiş. Kubrick setinde tek bir karakter canlandırmak bile oyunculara cehennem azabı çektirirken, üç önemli karakteri canlandıran Peter Sellers’ın psikolojisi de ciddi şekilde bozulmuş. Hatta çekim aralarında tuvalette ağladığını bile söylemektedir. Her ne kadar önümüze muazzam bir film gelmiş de olsa oyuncuları bu hale sokmanın düpedüz canilik olduğunu söylemek yanlış olmaz.

-Peter Sellers, filmin bütçesinin %55’ini almıştır

-Aynı zamanda Peter Sellers, Kubrick’in doğaçlama yapmasına izin verdiği nadir oyunculardandır.

-Senaryonun başka bir versiyonunda, uzaylılar gerçekleşen bu olayları gözlemliyordu

-Filmde çokça görülen “Barış bizim işimizdir” sloganı gerçekten Amerikan hava kuvvetlerinin sloganıdır.

-Savaş Odası, Metropolis(1927) filminden esinlenerek yapılmıştır

-“En İyi Film Oscarı”na aday gösterilen en uzun isimli filmdir.

-Aynı zamanda bu ödüle aday gösterilip hiç ödül alamayan tek filmdir

-Amerikan Film Enstitüsü’nün “En İyi 100 Film” listesinde 39. sıradadır.

-Filmin adı ilk başta “Kıyametin Sınırı” veya “Terörün Hassas Dengesi” olarak düşünülmüştü.

-Kubrick, oyuncuların Dünya’nın kaderini belirlerken poker masasında gibi hissetmeleri için savaş odası masasını yeşil yapmıştır.

Bu bölümden sonrası spoiler içerir.

Özellikle yakın zamana baktığımızda savaş filmlerinin git gide birbirlerini tekrar etmeye başladığını çoğu seyirci fark etmiştir. Birçoğu buram buram propaganda kokan, gerçeklikten uzak ve düşmanı yeren filmlerdir. Bunun belki de en büyük sebeplerinden bir tanesi, savaş bir trajedi olduğundan dolayı yönetmen ve yapımcıların da savaş filmlerine yalnızca trajedi kaynağı olarak bakmasıdır. Çünkü savaş eğer komediye vurulursa, kaçınılmaz şekilde buna tepki gösterecek birçok kişi vardır. Özellikle savaşta yakınlarını kaybetmiş kişiler, bunların alaya alınmasına haklı olarak tepki gösterecektir. İşte tam da burada yönetmenin vizyonu çok önemlidir. Savaşın içinden birkaç şaklaban göstermek yerine ipin ucunu tutan kişileri, asıl katilleri göstererek onlar üstünden mizah yapmak çok daha yerinde bir hareket olacaktır. Önemli kararların nasıl ortamlarda verildiği, bu kararları verenlerin nasıl kişiler olduğu, kararların saçmalığı gibi konular kaliteli bir mizah ile harmanlandığı zaman ortaya Dr. Strangelove gibi şaheserler çıkabilir. Savaş filmi her zaman insanları gözyaşlarına boğmak zorunda değildir, yeni fikirler denemek her zaman iyidir.

        Yaptığı filmlerden büyük bir savaş karşıtı olduğu anlaşılan Kubrick, bu konulara mizah katarak çok başarılı bir yapım ortaya koymuştur. Yönetmenin Paths of Glory(1957) veya Full Metal Jacket(1987) gibi filmleri de savaşı bambaşka yollardan eleştirmektedir. Bu iki film mizahtan arındırılmış, son derece gerçekçi dram öyküleriyken, Dr. Strangelove bunlar arasında favorimdir. Yönetmen olmak, “Kestik” veya “Akıyor” demek değil, filmlere vizyon ve misyon katmaktır. İyisiyle kötüsüyle her film bir hikaye anlatma metodudur ve yönetmenler bu metodu nasıl kullanacaklarını iyi bilmelilerdir.  

Dr. Strangelove, komedi filmleri arasında açık ara en sevdiğimdir. Ancak kesinlikle en çok güldüğüm, kahkahadan yerlere yattığım değildir. Dr. Strangelove, gerçek hayatından içinden olayları mizahi bir yolla anlatmıştır ve anlayan insanları güldürmekten çok düşündürmeye itmektedir. Örneğin her şeyin başlangıcı olan General Ripper’ın Rusya’ya saldırı emri vermesinden bahsedelim. Ripper’ın bu kararı vermesinin sebebi başka filmlerde gördüğümüz komünizm virüsünün yayılmasını engellemek veya politik meseleleri kökten bitirmek değil. Ripper’ın bir gün erekte olamamış olması. Erekte olamadığından ötürü kendisini değil, suya florür attıklarından ötürü Ruslar’ı suçlamaktadır. Bunun cezası olarak da Rusya’ya nükleer saldırı düzenlemeyi uygun görmektedir. Bu olay ilk başta gerçekten uzak ve tamamen mizah amaçlı uydurulmuş bir olay gibi görünse de tamamen kişisel sebepler yüzünden çıkan çıkar çatışmalarını gördükçe, bize yalnızca Kubrick’in vizyonunu takdir etmek kalıyor. Bir general cinsel zayıflığı sebebiyle savaş çıkarıyor, bir diğer general eşiyle yatağa girecekken kalkıp vatanı savunmaya geliyor.

        Rus Albayı Guano, Mandrake tutukladığı zaman Mandrake bir telefon etmek istiyor. Belki de bu sayede tüm Dünya’yı kıyamet silahından kurtarabilecektir. Telefonla konuşmaya başladığında parasının olmadığını fark edip Guano’dan yandaki kola makinesini kırarak ondan para almasını istiyor. Guano’nun buradaki tutumu ise yine çok başarılı. “O özel mülk”

Kıyamet silahının yapılma sebebi de başlı başına bir mizah konusu. Rus elçisi Alexei, tüm Dünya’yı yok edecek bir silahı neden yaptıklarını açıkladığı sahnede “Halkımız çok fazla çamaşır makinesi ve naylon çorap istiyordu, biz de bütçemizin çok küçük bir kısmıyla bu silahı yapabileceğimizi fark ettik.” Diyor.

Yani işin özeti, elbette ufak abartmalar olsa da Kubrick soğuk savaşın doktrinlerini ve politikacıların düştüğü halleri göstermek için kendisine kusursuz bir motif seçmiş ve gerçeküstü gibi görülebilecek bir olay üstünden tüm iğnelemelerini yapmıştır. Ancak tüm bunlar içerisinde öyle bir tanesi vardır ki hem soğuk savaşta hem de günümüzde başa bela olmaya devam etmektedir: Dehşet Dengesi

Orijinali “Mutual Assured Distruction(Karşılıklı Kesin Yıkım)” olan bu savaş stratejisinin amacı, iki tarafın da tüm silah ve birliklerinin eşit olması sağlanmasıdır. Bu sayede eğer bir taraf saldırıya geçerse, iki eşit güç birbirlerini tamamen yok edecektir ve böyle bir şeyin olması istenmeyeceğinden dolayı iki taraf da birbirine saldırı düzenlemeyecektir.       

        Filmin sonlarına doğru Dr. Strangelove insanlığı kurtarmak için bir önerme sunar: 1 erkeğe 10 kadın oranı ile birkaç yüz bin insan derin maden yataklarına yerleştirilecektir ve yaklaşık 100 yıl sonra kıyamet silahının etkisi yeryüzünden silinince insanlar tekrar yüzeye çıkabilecektir. Ancak General Buck’ın bu konuya bir itirazı vardır. Eğer Ruslar üremeye daha yatkın olursa, cinsel kuvvetleri daha fazla olursa her şey bittikten sonra sayıları daha fazla olacaktır ve savaşı kazanacaklardır. Bu nedenle Amerika daha çok sığınak inşa etmelidir. İşte bu konu aslında dehşet dengesi stratejisinin en basite indirgenmiş halidir. Silahlardan ve teknolojiden arındırılmış bir dünyada, cinsel kuvveti daha fazla olan taraf savaşın galibi olacaktır. Bu nedenle iki tarafın da olabildiğince fazla üremesi, ya düşmandan sayıca üstün olmaları ya da en azından eşit olmaları gerekmektedir.

        Aradan neredeyse 60 yıl geçmesine rağmen şu an ülkemiz içinde bile bir dehşet dengesi sorunu var. Bize göre daha fazla üreyebilen göçmen halklar, örneğin bire üç bir oranla zaman içinde sayıca hayli çoğalacak, belki de önümüze geçecekler. Ekonomi ve teknoloji olarak üstün olsak da, savaşı kazanan yine cinsel kuvveti daha fazla olan olacaktır.

Stanley Kubrick filmleri arasında The Shining(1980) ve 2001: a Space Odyssey(1968)’den sonra en sevdiğim film Dr. Strangelove’dır. Komedi filmlerine mesafeli biri olduğum halde Dr Strangelove’ın yeri bende ayrıdır. Çünkü kaliteli komedinin sakarlık yapan insanlar veya anlamsız espriler değil, zekince düşünülmüş iğneleme veya göndermeler ile olduğunu düşünüyorum. Elbette mizah anlayışı kişiden kişiye değişse de az azından bu yoldan giden filmlerin zamansızlaştığını ve ne olursa olsun eskimediklerini görüyoruz.

        “Baylar, burada dövüşemezsiniz! Burası savaş odası!” repliği de en sevdiğim repliklerden biridir ve filmden aldığım zevki arttırmaktadır. İğnelemelerini replikler üstünden yapan bir filmde elbette akılda kalan çok fazla söz olsa da beni en çok güldüren bu olmuştur.

        Kısaca belki kimi komedi filmlerine dakikalarca kahkahalar atacaksınız ancak büyük ihtimalle ilerleyen günlerde espriler aklınızdan silinip gidecek. Ancak Dr. Strangelove sizi izlerken bu kadar güldürmese de, düşünerek izlediğiniz de ne derece kaliteli bir film olduğunu anlayacaksınız. Eski bir film olsa da ne varsa eskilerde var demişler. Sağlıcakla kalın.