Saw (2004)

Yazar: Erel Destan 

 

17.08.2022

Doktor Lawrence ve Adam cehennem gibi bir banyoda odada uyanırlar. İlk önce paniklerler ve ne olduğunu anlamaya çalışırlar. İlk gözlerine çarpan şey ise banyonun ortasındaki beynini bir tabanca ile patlatmış olan adamın cesedidir Odada buldukları testerelerle ilk önce zincirlerini kesmeyi deseler de bu testereler ayaklarını koparmaları için oradadır.

Bir yandan paralel kurgu ile polisler insanları test eden ve cezalandıran “Bulmaca Katili” denilen Jigsaw’ın peşine düşerler. Düşük bütçesi ve çok kısa yapım süresine rağmen gerek kurgusuyla gerek konusuyla gerek de insana sorgulattığı bazı ahlaki değerler ile birlikte Saw, kendisini korku filmleri arasında üst sıraya çıkarmayı başarmıştır.

Doktor Gordon: Bir karısı ve kızı olduğu halde hastanesindeki başka bir kadınla eşini aldatmayı düşünen Lawrence, Testere tarafından cezalandırılmaya laik görülmüştür. Ancak filmin dakikaları ilerledikçe kendisinin eline Adam’a karşı bir koz geçecektir.

Adam: Filmin senaristi Leigh Whannel tarafından canlandırılan Adam ise para karşılığında insanların gizli fotoğraflarını çektiği için kendisini bu banyoda bulmuştur. Oda içinde Dr. Gordon’dan çok daha fazla panik yapan ve oradan kurtulmak için tek şansı olan testereyi parçalamasından sonra Gordon’a muhtaç kalacaktır.

Tapp: Dedektif Tapp, ortağı Jigsaw davası ile en yakından ilgilenen dedektiftir. Zaman geçtikçe ise Dr. Gordon ve Adam ile olan bağını öğreneceğiz. Sing ile

Jigsaw: Dedektifler ile birlikte biz de sürekli başka birisinden şüpheleniyoruz bu bulmaca katilinin kim olduğu konusunda. İlk başta insanları zevk aldığından ve psikopatlığından öldürdüğü düşünülse de onun elinden kurtulan bir kurban olması yaptığı şeyin işkence değil bir test olduğunu tekrar hatırlatıyor.

-Filmin çekimleri sadece 18 gün sürmüştür.

-Oyuncuların prova olarak bildiği bazı sahneler aslında gerçek çekimdi.

-Yönetmen James Wan, Jigsaw kuklasını kendi elleriyle yapmıştır.

-Kamera Dr. Gordon’ı sabit şekilde çekerken Adam’ı çok hareketli çekiyordu. Bunun sebebi Dr. Gordon daha mantıklı düşünen ve şoku atlatmış biriyken Adam her an stres altındaydı ve doğru karar veremiyordu.

-Aslında Dr. Gordon ve Adam bir asansörde mahsur kalacaklardı ancak neyse ki bu fikirden vaz geçildi.

-Testere 2, film vizyona girdiği hafta sonu onaylandı.

-1.2 milyon dolara çekilen film 103 milyon dolar gişe elde etti. Bu sayede Bütçe/Hasılat oranı en yüksek filmlerden biri oldu.

-İlk sahnede Adam’ı oynayan Leigh Whannel gerçekten su altındaydı. Set üyelerinden biri onu göğsünden bastırarak su içinde tutuyordu.

-Testere’nin 2003’te çıkmış bir kısa filmi vardır. Filmde Leigh Whannel’i ters ayı tuzağında görürüz. Bu filmin orijinal hikaye ile ilgisi yoktur.

-Oyuncular role daha iyi girebilsin diye banyo sahneleri senaryo sırasıyla çekilmiştir.

-Adam’ın elini tuvalete soktuğu sahne Trainspotting’e göndermedir.

-Ekibin dış çekim yapacak parası yoktu. Bu neden araba kovalama sahneleri ışıkları kapatılmış bir garajda çekildi.

-Filmde İtalyan yönetmen Dario Argento filmlerine birçok gönderme vardır.

-James Wan ve Leigh Whannel filmdeki korku unsurlarının çoğunun kendi kabuslarından oluştuğunu söylediler.

-Adam’ın soyadı bu filmde geçmese de beşinci filmde soyadının “Stanheight” olduğu söyleniyor.

Elbette birçok kişi paralel kurgunun ne olduğunu biliyordur veya en azından bir kere duymuştur. Paralel kurgu aynı zaman diliminde ilerleyen iki veya daha fazla hikayenin aynanda gösterilmesidir. Özellikle polisiye filmlerde karşımıza çıkan bu kurgu tekniğinin amacı ise gerilim ve heyecanı her daim yüksek tutmak hem polisin hem de suçlunun psikolojisini daha iyi anlamasını sağlamaktır. Testere filminde bir yandan Dedektif Tapp’in hikayesini, diğer yandan Jigsaw’ın kurbanları olan Adam ve Doktor Gordon’î izlemekteyiz. Eğer paralel kurgu yerine düz bir kurgu tekniği seçilseydi ve bu hikaye kollarından birinin sonunu filmin ortalarında görseydik filmin hiçbir çekiciliği kalmazdı değil mi?

          Paralel kurgunun ilk ortaya çıktığı filmlerden bir tanesi, günümüz filmciliğinin en önemli yapıtaşı Citizen Kane(1941) filmidir. Bunun dışında daha birçok konuda da öncülerden olan bu filmdeki flashbacklerin de etkili olduğu çapraz kurgu geçişleri hayli fazladır.

Şüphesiz testere filmlerini izleyen birçok kişi kendisine bu soruyu sormuşlardır. Yaşamak için kendi bacağımı kesebilir miydim? Jiletlerden oluşan tüneli geçebilir miydim? Arkadaşımı canlı canlı bıçaklayıp midesindeki anahtarımı alabilir miydim? Bunlar gibi sorular aslında ilk bakışta “Ölmekten iyidir.” Gibi düşünülse de tahminimce hiçbir zaman bu kadar kolay olamazdı. İnsanın kendi bedeninden bu derece bir fedakarlıkta bulunması için çok ciddi bir irade ve yaşam sevgisi gerekir. Elbette kimse ölmek istemez, intihar edenlerin bile çoğu artık dönüşün olmadığı o noktada pişmanlık duyar. Bu içgüdüsel bir harekettir ve her canlının beyninde kodlanmıştır. Hayatta kal. Ama aynı zamanda bedeni korumak ve acıdan korkmak da aynı şekilde içgüdüseldir. İşte bu nedenle testere tuzaklarından kurtulmak isteyenlerin güçlü bir dayanakları, bir motivasyonları olmalıdır.

Testere serisinin 2022 itibariyle 9 filmi bulunmakta. Ancak bunların neredeyse hiçbiri için güzel şeyler söyleyemeyeceğim. Testere gibi bir serinin eriyerek bitmesi ben de dahil birçok testere hayranını üzüyordur elbette. Özellikle yedinci filmin sonunda orijinal testere hikayesini bir kenara koyup sonraki iki filmde bu hikayeden yıllar sonraya gitmeleri ile yapım ekibi büyük nefret topladı. IMDB veya herhangi bir film sitesinde bu filmlerin puanlarına bakabilirsiniz.

          Testere 1’den sonra en çok elle tutulur film olarak gördüğüm film ise ikinci filmdir. En azından Jigsaw karakterinin derinine iniyor ve onun felsefesi hakkında bilgi ediniyoruz. Ancak bu filmden sonra hep aynı senaryo matematiği üzerinden ilerleyen seri her filmde en fazla bir veya iki önemli bilgi verebiliyor. Hatta bu bilgileri vermek için kendilerini kasmıyorlar bile, flashbacklerle gösterip kenara çekiliyorlar.

          Son olarak ise devam filmlerinin ilk testere filminin ne amaçladığını anlamamış olması. Öldürmek için ayakları yere basan sebepleri olan bir katil, insanların hayatın kıymetini öğrenmesi, zekice bulmacalar gibi konulardan giderek “Torture Porn” denen türe dönüştü bu seri. Ortada dönen bir hikaye olmasına bile gerek yok, sadece işkence ve olabildiğince vahşi tuzaklar.

Bu bölümden sonrası spoiler içerir.

İlk bakışta delinin teki olduğunu düşündüğümüz bu katil aslında her kurbanına bir hayat dersi vermeye çalışıyor: “İnsanlar hayatın kıymetini bilmiyor, ama sen artık biliyorsun.” Diyor Amanda’ya. Vermek istediği mesaj işte bu, hayatın yaşamaya değer olduğunu hatırlatmak.

          Amanda bir uyuşturucu bağımlısıydı. Uyuşturucu kullanmak bir hayatı yavaş yavaş eriterek tükenmenin en kolay yollarından bir tanesidir. Bu nedenle Amanda, Jigsaw’ın kurbanı olmaya hak kazanmıştır. Sorgu odasında “O bana yardım etti.” Demesi ise hayatın değerini anladığını gösteriyor.

          Jigsaw’ın yani John Krammer’ın geçmişine indiğimizde ise onu daha da iyi anlayabiliyoruz. Muayene raporları karıştığı için vücudunu yiyip bitiren tümör erkenden anlaşılamamıştı, çok sevdiği bebeği daha doğmadan ölmüştü, karısı rehabilitasyon merkezlerinde sürünüyordu. Ama bir gün onun hayatı değişti. Bu hayatta daha fazla yaşayamayacağına karar verdi ve intihar etmek istedi ancak başarısız oldu. Arabasıyla kaza yaptıktan sonra karnına saplanan demiri sökerek çıkardı. Aslında ölmek istemediğini, yaşamak istediğini ve bu uğurda dev bir acıya bile katlanabileceğini kendisine kanıtlamıştı o an. Daha sonra düşündü ve bunu dersi diğer insanlara da vermesi gerektiğini düşündü.

          Elbette insan öldürmenin doğru olduğunu savunmuyorum. Ancak John Krammer’ın da kendince haklı çeşitleri olduğu aşikar. Ayrıca kurbanlarını ya kendi hayatına ya da başkalarının hayatına zarar veren kişilerden seçmesi ise onu bir çeşit yargı kurumu yapıyor. Ceza verirken aynı zamanda onlara ders veriyor, kimilerini öğrencisi bile yapıyor. Kendi yolu çok parlak görünmediği için mirasını taşıyabilecek çıraklar yetiştiriyor ve onlar da aynen öyle yapıyor, John Krammer’ın mirası 9 filmdir yaşıyor.

Doktor Gordon’ın bakış açısından düşündüğümüzde onun adına hepimiz üzülüyoruz şüphesiz. “Kes ayağını da kaç git.” Diyoruz işin sonuna doğru. Zamanı dolan Doktor Gordon’ın cezası ailesinin öldürülmesi ve bu banyoda çürümede bırakılmasıydı. Ancak kendisini çaktırmadan iplerden kurtulmayı başaran karısı, en sona kadar testerenin sandığımız Zapp ile kapışmaya başlıyor. Atılan silah seslerini duyan Dr. Gordon cinnet geçirerek aldığı testere ile ayağını koparıyor.

          Paralel kurguyla ise Dedektif Tapp’in Zapp’i kovalamasını izliyoruz. İkili arasındaki mücadeleden galip çıkan Zapp, Dr. Gordon’ı öldürmek için banyoya giriyor ancak öldü sanılan Adam tarafından vahşice beyni parçalanıyor. Bütün bu kaosun sonunda ise Adam odada yalnız kaldığında hepimizin ağzını açık bırakan o sahne başlıyor. Charlie Clouser tarafından bestelenen “Hello Zapp” parçası eşliğinde film boyunca ölü sandığımız yerde yatan adamın aslında testerenin ta kendisi olduğunu anlıyoruz. Dr. Gordon’ın tümör teşhisi koyduğu John Krammer’dı bu adam. Her şeyi planlamıştı ve planı takır takır işliyordu.

          Jigsaw kapıya doğru adım adım yürüdükten sonra hiçbir seyicinin unutamayacağı ve diğer tüm devam filmlerinde kullanılacak olan sözü söyler: “Oyun Bitti.”

Testere filmleri benim korku sinemasına giriş tezimdi denebilir. En sevdiğim türlerden biri olan korku-gerilimi polisiye ile böylesine güzel harmanlayan çok fazla film görmedim. Testere’yi izledikten sonra korku filmlerine merak saldım ve hayatımı etkileyecek olan filmler ile tanıştım. Anlayacağınız bu filmin yeri bende özeldir ve her yıl bütün seriyi bir kez daha izlerim.

          Kurduğu yapı ve hayatımda beni en çok şaşırtan anlardan biri olan sonu ile beğenimi fazlasıyla kazanmıştı. Daha sonrasında gelecek olan filmlerde ilk Testere’nin verdiği hazzın zerresini bulamasam da hala izlemeye devam ediyorum.

          Aslında her ne kadar korku filmi dense de bunun sadece vahşi bir polisiye filmi olduğunu düşünmek daha doğru. Tuzaklarda hiçbir zaman aşırıya kaçılmamış, seyirci sadece ürkütülmüştür. Ancak bu konu sadece ilk film için geçerlidir.

          Kısacası bu filmi korkmak için değil, kaliteli ve üstünde düşünülebilecek bir hikayesi olduğundan izlemenin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Gerilim veya polisiye seven sevmeyen herkese Testere filmini tavsiye ederim. Pişman olmayacaksınız. O ciyanno fatto beyne pero domanikise nonsisemay perke covani cokatoli sempe poso faretu tolekazo ukampo ha